ne zamandır yazacaktım, anca fırsat bulabildim...Rachel ve ortadoğu ile ilgili...hassasiyetim belki de kökenlerimin ortadoğuda olmasından...
dün gibi hatırlıyorum, perşembe günkü (19 mart 2003) sınav için sabahlarken ntv radyoyu dinliyordum, saat 03:00'te yayın bir haber ile kesildi "başkan bush'un Saddam Hüseyin'e ülkesini terketmesi için verdiği 48 saatlik süre doldu" diye ve ıraktan canlı yayına geçildi; ortalık sakin, sessiz. sonra klasik müzik yayını devam etti, ta ki 04:45'te ki yayının yeniden kesilmesine kadar "Bağdat'tan patlama sesleri geldi ve uçaksavar ateşi görüldü". Birden çocukluğumda seyrettiğimiz gece görüntüleri geldi aklıma, yeşil bir zeminde yanıp sönen ışıklar...
Rachel Corrie (1979-16 Mart 2003, pazar)... gazete de fotoğrafını gördüğüm de ve 'hikaye'sini okuduğumda çok etkilendim. Rachel, amerikanın Olympia kentinde büyümüş, ABD Irak’a saldırdığında İsrail’in saldırganlığının artmasının muhtemel olduğunu düşünerek Filistin'de uluslararası gözlemcilerin bulunmasının önemli olduğunu düşünmüş ve 20 ocak 2003 gibi Filistin'e (Batı Şeria ve Gazze‘ye) hareket etmiş... 16 Martta Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilerin evlerinin yıkılmasını protesto ederken, İsrail ordusunun bir buldozeri tarafından ezilerek öldürüldü... ajanslara ezilişinin fotoğrafları geçti hemen; ilk karede bir buldozerin önünde duran sarışın bir kız, sonra buldozerin ilerleyişi ve geri gitmesi, son karede de ezilmiş, kanlar içinde bir yüz ve beden...iki dakika önceki sarışın kızdan bir eser kalmamıştı; ezilmiş kanlar içinde bir yüz…insan insalığından utanıyor, bunu yapanın aynı “insan ırkından” olabileceği insanın tüylerini diken diken ediyor.
Sonra Rachel’in annesine yazdığı mektuplar yayınlandı gazetelerde, onlar üzerine yorumlar…Rachel, “Bugün, bir zamanlar evlerin bulunduğu yerlerde, yıkıntıların tepesinde yürürken, sınırın öte tarafındaki Mısırlı askerler yaklaşan bir tankı haber vermek için bana “Kaç! Kaç!” diye bağırdılar, sonra ise el salladılar ve “İsminiz nedir?” diye sordular. Bu dostça merakta rahatsız edici bir şey var. Bu bana hatırlattı ki, hepimiz diğer çocukları merak eden çocuklarız” diyordu bir mektubunda. “Dış dünyayla ilgili haber almakta zorlanıyorum, fakat Irak’ta savaşın kaçınılmaz duruma geldiğini duyuyorum” diyordu, nitekim 3 gün sonra savaş başlamıştı.
Rachel, bir mektubunda da "Telefonda Filistin'in başvurduğu şiddetin sorunları daha da çözümsüz kılmasından dem vuruşun üstüne çok düşündüm. İki yıl önce İsrail'de Refah'lı 60 bin işçi çalışıyordu. Şimdi sadece 600 kişi iş için İsrail'e gidebiliyor. Bu 600 kişiden birçoğu taşındı, çünkü burayla Aşkelon (İsrail'deki en yakın şehir) arasındaki üç kontrol noktası, eskiden 40 dakika süren yolculuğu 12 saatlik bitmek bilmez bir seyahate çevirdi. Buna ek olarak, Refah'ın 1999'da ekonomik gelişmenin kaynakları olarak gördüğü her şey tamamıyla yok edildi: Gazze uluslararası hava limanı (pistleri yerle bir olunca tamamıyla kapatıldı); ticaret için Mısır sınırı (şimdi dev bir İsrail tetikçi kulesi tam geçiş yerinde); okyanus ulaşımı (son iki yıldır bir kontrol noktası ve Guş Katif yerleşimi tarafından tamamıyla kesildi). Refah'da intifadanın başından bu yana 600 civarında ev yıkıldı; çoğunluğu direnişle hiç bağlantısı olmayan, sadece sınırda yaşayan insanlara ait evlerdi. Belki artık resmi olarak da kabul görmüştür, Refah'ın dünyanın en yoksul yeri olduğu. Burada yakın zamana dek bir orta sınıf vardı. Eskiden Avrupa'ya giden çiçek gemilerinin Erez geçişinde güvenlik sorgulamaları amacıyla iki hafta bekletildiğini duyuyoruz. İki haftalık kesilmiş çiçeklerin Avrupa pazarındaki değerini tahmin edebilirsin; dolayısıyla bu Pazar da kurudu. Sonra buldozerler geldi ve halkın sebze tarhlarını ve bahçelerini yerle bir etti. İnsanlara ne kalıyor öyleyse? Aklına bir çözüm yolu geliyorsa bana da söyle. Benim gelmiyor. ......Bana şiddet karşıtı direnişi soruyorsun. Dün, bulunan o patlayıcı ateşlendiğinde, bulunduğum evin bütün camları kırıldı. O sırada bana çay ikram ediliyordu ve iki bebekle oynuyordum. Şu an zor durumdayım. Felaketle karşı karşıya kalan insanlar tarafından her an ilgi ve sevgi görmek beni hasta ediyor. Amerika'dan bilirim, böylesi muamele mübalağalı gelir. Gerçekten, çoğu zaman hayatları göz göre göre yok edilen insanların yalın iyiliği her şeyin gerçek dışı görünmesine neden oluyor. Gerçekten de dünyada böyle bir zulmün kıyamet koparmadan geçiştirilebilmesine inanamıyorum. Canımı yakıyor, geçmişte de yaktığı gibi, dünyanın böyle korkunç bir hale gelmesine göz yumuşumuza tanıklık etmek…” “Bu sabahtan sonra kendimi çok daha iyi hissediyorum. Oturup uzun uzun, ne kadar büyük kötülüklere muktedir olduğumuzu ilk elden keşfedişimin verdiği düş kırıklığı üstüne yazdım. Oysa en ağır koşullarda bile insan kalabilme gücü ve yeteneğini keşfetmekte olduğumu da yazmalıydım, ki bunu daha önce bilmezdim. Galiba aslolan, onur.”
Son e-postasında ise babasına “Eğer yaşamımın geri kalanında ne yapmam gerektiğiyle ilgili fikirlerin varsa lütfen bana söyle. Sizi çok seviyorum. Eğer bana yazmak istiyorsanız, sanki tatilde Hawaii’nin büyük adasında bir kampta yerli dokuması öğreniyormuşum gibi yazabilirsiniz. Burada hayatı kolaylaştırabilmek için yaptığım bir şey de düşler alemine dalıp bir Hollywood filminde veya Michael J Fox’un oynadığı bir komedi dramasında olduğumu hayal etmek. Sen de birşeyler düşünüp tasarlayabilirsin, ben de katılmaktan memnun olurum. Kocaman sevgiler. Babacığım” diyordu.
Rachel’in ölümünün üçüncü yıldönümü yaklaşıyor; İsrail işgali devam ediyor, Irak savaşı devam ediyor, ve bunlar yetmezmiş gibi İran’a müdahale sözkonusu. Tüm bu olanlar karşısında insan olarak kalmak galiba en zor şeylerden biri. Ama bir hakikat var ki Rachel’in işaret ettiği ve olması gereken: Onur
dün gibi hatırlıyorum, perşembe günkü (19 mart 2003) sınav için sabahlarken ntv radyoyu dinliyordum, saat 03:00'te yayın bir haber ile kesildi "başkan bush'un Saddam Hüseyin'e ülkesini terketmesi için verdiği 48 saatlik süre doldu" diye ve ıraktan canlı yayına geçildi; ortalık sakin, sessiz. sonra klasik müzik yayını devam etti, ta ki 04:45'te ki yayının yeniden kesilmesine kadar "Bağdat'tan patlama sesleri geldi ve uçaksavar ateşi görüldü". Birden çocukluğumda seyrettiğimiz gece görüntüleri geldi aklıma, yeşil bir zeminde yanıp sönen ışıklar...
Rachel Corrie (1979-16 Mart 2003, pazar)... gazete de fotoğrafını gördüğüm de ve 'hikaye'sini okuduğumda çok etkilendim. Rachel, amerikanın Olympia kentinde büyümüş, ABD Irak’a saldırdığında İsrail’in saldırganlığının artmasının muhtemel olduğunu düşünerek Filistin'de uluslararası gözlemcilerin bulunmasının önemli olduğunu düşünmüş ve 20 ocak 2003 gibi Filistin'e (Batı Şeria ve Gazze‘ye) hareket etmiş... 16 Martta Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilerin evlerinin yıkılmasını protesto ederken, İsrail ordusunun bir buldozeri tarafından ezilerek öldürüldü... ajanslara ezilişinin fotoğrafları geçti hemen; ilk karede bir buldozerin önünde duran sarışın bir kız, sonra buldozerin ilerleyişi ve geri gitmesi, son karede de ezilmiş, kanlar içinde bir yüz ve beden...iki dakika önceki sarışın kızdan bir eser kalmamıştı; ezilmiş kanlar içinde bir yüz…insan insalığından utanıyor, bunu yapanın aynı “insan ırkından” olabileceği insanın tüylerini diken diken ediyor.
Sonra Rachel’in annesine yazdığı mektuplar yayınlandı gazetelerde, onlar üzerine yorumlar…Rachel, “Bugün, bir zamanlar evlerin bulunduğu yerlerde, yıkıntıların tepesinde yürürken, sınırın öte tarafındaki Mısırlı askerler yaklaşan bir tankı haber vermek için bana “Kaç! Kaç!” diye bağırdılar, sonra ise el salladılar ve “İsminiz nedir?” diye sordular. Bu dostça merakta rahatsız edici bir şey var. Bu bana hatırlattı ki, hepimiz diğer çocukları merak eden çocuklarız” diyordu bir mektubunda. “Dış dünyayla ilgili haber almakta zorlanıyorum, fakat Irak’ta savaşın kaçınılmaz duruma geldiğini duyuyorum” diyordu, nitekim 3 gün sonra savaş başlamıştı.
Rachel, bir mektubunda da "Telefonda Filistin'in başvurduğu şiddetin sorunları daha da çözümsüz kılmasından dem vuruşun üstüne çok düşündüm. İki yıl önce İsrail'de Refah'lı 60 bin işçi çalışıyordu. Şimdi sadece 600 kişi iş için İsrail'e gidebiliyor. Bu 600 kişiden birçoğu taşındı, çünkü burayla Aşkelon (İsrail'deki en yakın şehir) arasındaki üç kontrol noktası, eskiden 40 dakika süren yolculuğu 12 saatlik bitmek bilmez bir seyahate çevirdi. Buna ek olarak, Refah'ın 1999'da ekonomik gelişmenin kaynakları olarak gördüğü her şey tamamıyla yok edildi: Gazze uluslararası hava limanı (pistleri yerle bir olunca tamamıyla kapatıldı); ticaret için Mısır sınırı (şimdi dev bir İsrail tetikçi kulesi tam geçiş yerinde); okyanus ulaşımı (son iki yıldır bir kontrol noktası ve Guş Katif yerleşimi tarafından tamamıyla kesildi). Refah'da intifadanın başından bu yana 600 civarında ev yıkıldı; çoğunluğu direnişle hiç bağlantısı olmayan, sadece sınırda yaşayan insanlara ait evlerdi. Belki artık resmi olarak da kabul görmüştür, Refah'ın dünyanın en yoksul yeri olduğu. Burada yakın zamana dek bir orta sınıf vardı. Eskiden Avrupa'ya giden çiçek gemilerinin Erez geçişinde güvenlik sorgulamaları amacıyla iki hafta bekletildiğini duyuyoruz. İki haftalık kesilmiş çiçeklerin Avrupa pazarındaki değerini tahmin edebilirsin; dolayısıyla bu Pazar da kurudu. Sonra buldozerler geldi ve halkın sebze tarhlarını ve bahçelerini yerle bir etti. İnsanlara ne kalıyor öyleyse? Aklına bir çözüm yolu geliyorsa bana da söyle. Benim gelmiyor. ......Bana şiddet karşıtı direnişi soruyorsun. Dün, bulunan o patlayıcı ateşlendiğinde, bulunduğum evin bütün camları kırıldı. O sırada bana çay ikram ediliyordu ve iki bebekle oynuyordum. Şu an zor durumdayım. Felaketle karşı karşıya kalan insanlar tarafından her an ilgi ve sevgi görmek beni hasta ediyor. Amerika'dan bilirim, böylesi muamele mübalağalı gelir. Gerçekten, çoğu zaman hayatları göz göre göre yok edilen insanların yalın iyiliği her şeyin gerçek dışı görünmesine neden oluyor. Gerçekten de dünyada böyle bir zulmün kıyamet koparmadan geçiştirilebilmesine inanamıyorum. Canımı yakıyor, geçmişte de yaktığı gibi, dünyanın böyle korkunç bir hale gelmesine göz yumuşumuza tanıklık etmek…” “Bu sabahtan sonra kendimi çok daha iyi hissediyorum. Oturup uzun uzun, ne kadar büyük kötülüklere muktedir olduğumuzu ilk elden keşfedişimin verdiği düş kırıklığı üstüne yazdım. Oysa en ağır koşullarda bile insan kalabilme gücü ve yeteneğini keşfetmekte olduğumu da yazmalıydım, ki bunu daha önce bilmezdim. Galiba aslolan, onur.”
Son e-postasında ise babasına “Eğer yaşamımın geri kalanında ne yapmam gerektiğiyle ilgili fikirlerin varsa lütfen bana söyle. Sizi çok seviyorum. Eğer bana yazmak istiyorsanız, sanki tatilde Hawaii’nin büyük adasında bir kampta yerli dokuması öğreniyormuşum gibi yazabilirsiniz. Burada hayatı kolaylaştırabilmek için yaptığım bir şey de düşler alemine dalıp bir Hollywood filminde veya Michael J Fox’un oynadığı bir komedi dramasında olduğumu hayal etmek. Sen de birşeyler düşünüp tasarlayabilirsin, ben de katılmaktan memnun olurum. Kocaman sevgiler. Babacığım” diyordu.
Rachel’in ölümünün üçüncü yıldönümü yaklaşıyor; İsrail işgali devam ediyor, Irak savaşı devam ediyor, ve bunlar yetmezmiş gibi İran’a müdahale sözkonusu. Tüm bu olanlar karşısında insan olarak kalmak galiba en zor şeylerden biri. Ama bir hakikat var ki Rachel’in işaret ettiği ve olması gereken: Onur
Yorumlar