Ana içeriğe atla

sevgilime...

yarın sevgililer günü (yoksa bugün mü? zamanları karıştırmaya başladım; şu tez belasına gece-gündüz diye bi şi kalmadı benim için, bilgisayarın yanındaki pencereyi aralayınca karanlık/kızıllık/güneş gibi kavramlar var artık)
geçen günlerde 9 ayı tamamladık, nasıl geçti bu 9 ay hatırlamıyorum, öncesi var mıydı? öncesi karanlık, hatırlamak istemediği tarihi insanın, ama bizim tarihimiz bu sonuçta, eğer bugün "burada" isek, "biz" isek burada duran bunu tarihimize borçluyuz...
10 ay önce ne kadar uzaktık birbirimize? ne kadar yakındık? hani orhan veli'nin balığı var ya, hani şu "denizle içre olup deniz nedir bilmeyen", hani denizin dibinde gördüğümüz, almak için elimizi uzattığımızda dokunamadığımız, erişemediğimiz deniz kabukları...
ariyordum seni, bekliyordum, deli gibi kitapların sayfalarını çeviriyor, bi sayfayı bile sonuna kadar okuyamadan ayağa kalkıyor, pencereden dışarı bakıyordum; süzülen kuşlara bakıp imreniyordum, hani kuş olsan hiç çekinmezdim, hep omzuna konardım, hep takip ederdim seni...
sonra bir filme dalıyordum, filmin atmosferinde kaybolup birden kendimi jönün yerinde buluyordum öpüşürlerken...
yarım yamalak okuduğum sayfalarda buluyordum seni;
sabahattin ali'nin şiirinde " saçlarınız bir sabah güneşinin ışığı / eleriniz bir yasemin demeti / gözünüzün rengi nasıldır bilmiyorum / ne zaman baksam gözlerim kamaşıyor"
sonra aklıma tezi yazdığım geceler geliyor, senin karşımda kanepede mışıl mışıl uyuduğun geceler, ekran üzerime gelmeye başlayınca başımı beş dakka çevirmem yetiyordu, daha da büyüyorsa ayağa kalkar, başucuna oturur nefes alışverişini dinlerdim, bi öpücük kondurup otururdum yine (bunu bi türlü seniuyandıramadan yapmayı öğrenemedim di mi?)
sayfalarda buluyordum seni, can baba'nın dizelerinde "elele tutuşmuşuk / iki küçük çocukmuşuk / birbirimize sokulmuşuk / iki küçük çocukmuşuk"
sonra oturup düşünürüm, mayısın başında o soğuk denize insanlar neden girer diye? nereden bulur o cesareti? galiba biliyorum o sorunun cevabını...
(acaba Cartier-Bresson daha önce fotoğrafımızı çekmiş mi diye merak ediyorum, tabii ki en güzel fotoğraflarımızı sinem çeker hep)
şairleri düşünüyorum, Aragon'u, Eluard'ı, Nazım'ı düşünüyorum... Elsa'yı, Gala'yı, Piraye'yi... Abidin ile Güzin'i... hangisinin adını duydun tek başına bi yerlerde? hangisini yalnız düşünebilirsin? bizi?!!
"bir elmanın yarısı biz / yarısı bu koskoca dünya / bir elmanın yarısı biz / yarısı insanlarımız / bir elmanın yarısı biz / yarısı ben / ikimiz...." (Nazım)
o gülüşünü düşünüyorum şimdi, (zigzag şeklinde) süzülüşünü okulun koridorlarında...öyle uzun zaman oldu ki beynime kazınalı bu sahneler, adını duyunca aklıma ilk o gelir...
uzun zaman aldı beraberken uyumayı öğrenmem, belki aynı evde kaldığımız ilk geceden kalma-sen yan oda da yatıyorsun ve ben orada, senin yakınındaydım, uyuyamıyordum, senin de içerde uyanık olduğunu hisssediyordum, inanamıyordum belki de sana yakın olduğuma...
sonra seni göremediğim günleri anımsıyorum, seni görmemek seni görmeyeceğimi bilmek bana o kadar ağır geliyordu ki, yurtdışında iken mesajlaşırız demiştik, ama dayanamadım zaten göremiyorum bi de sesini duyamamak mı? gün sayıyordum ceza çekenler gibi "bir an gelir, her yer sen olur / bilirim ki beni özlemişsindir o an" diyor ya aşkın nur yengi, "bil ki seni özlemişimdir o an" bak, sen gitikten sonra uyuyup uyandım, sözde çalışmak, sunu hazırlamak için ama aklımdan çıkmıyorsun, şimdi ruhumu burada mi zannediyorsun? senin başında mışıl mışıl uyumanı seyrediyor, inan...
sonra "ben hep seni düğmelerim iliklerime / seni nakşederim yüreğime "...
sonra, saat 4:30, seni görmeye 4 saat kaldı, sabırsızlanıyorum...
sonra, ...
sonrası malum, seni çok seviyorum, her zaman yanımda olmanı istiyorum, yanında olmak istiyorum, seninle dünyayı dolaşmak, yeni yerleri keşfetmek, seninle bir ömür geçirmek, yaşlanmak (buna yaşlanmak denmez ama...) ve biliyorsun "sevginle gireceğim toprağa / sevginle çıkacağım topraktan" (ömer hayyam); sabahları uyanmamın ve nefes almanın bir başka anlamı var artık benim için...
ilan-ı aşk olunur, cümle aleme duyurulur.

Yorumlar

i am a bird now dedi ki…
ühüüüüü hüsoooooooooo
ağlattın beni kardeş yaaaa
hönkür hönkür..
sen her şeyi demişsin sevgiline sevmelere.
bana ağlamak düştü.
hay alaaaam nise ben de gidip sevkülümü arayam.
Adsız dedi ki…
Bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekteymiş...
Adsız dedi ki…
belgin der ki ,abi demeye alisamadigin sahisin sevgilisi olup, bu sayfaya koyacak daha guzel bi fotomuz yok muydu demekten kendimi alamicam.
veee diyecegim su ki,,sevgiline duygularini anlatis tarzin abi demeye alisamadigin, abinin tarzina olan benzerligi ile beni saskina cevirdi....kardes misiniz ne????hic de benzer bir yaniniz oldugunu dusunmezken beni yanilttin..iyide oldu.
Adsız dedi ki…
ya gerçekten iyi yazmışşın.. ben de nusayrileri ve geçmişini sevgilimle araştırıyorum.. ve asimile edilmeye çalışılan bu milletimizi korumak, kültürümüzü özümüzü yitirmeden arap aleviliğini sürdürmek için uğraşacağız.. şu an da sadece araştırıyoruz..

Bu blogdaki popüler yayınlar

ümmüşen

Ümmüşen'i tanıyor musunuz? hiç dinlediniz mi? Ümmüşen Gürsoy, ODTÜ İşletme bölümünde lisans, Çukurova Üniversitesi Muhasebe-Finans ana bilim dalında yüksek lisans ve doktora ve Ç.Ü. İİBF’de öğretim elemanı, Mimar Sinan Üniversitesinde öğretim elemanı olarak çalıştı. İlk albümü "Nenni"yi 1999'da yayınlandı (ikinci albümü de 'Rüzgara Karşı' çıktı, yine Derya Köroğlu imzalı, henüz dinleyemedimmm) Albümün prodüktörlüğünü Derya Köroğlu yapmış, bir şarkıyı da birlikte söylemişler. Ümmüşen, bazı tanınan şarkıların da bestecisi Grup Yorum'un "Hayat", "Beyaz Gelinlik", Ali Asker'in "Maden Ocakları" ve Sevinç Eratalay'ın "Bebeğim Nenni" gibi. ODTÜ'den okul arkadaşı olduğu Derya Köroğlu, Ümmüşen'in üniversitedeki hálini şöyle anlatıyor: ‘‘Ümmüşen'i üniversitede dizine kadar uzanan saçları ve elinde sazıyla türkü ve bestelerini inanılmaz sesiyle yorumlarken hatırlarım. O dönemde ODTÜ Halk Bilimleri Topluluğun

nusayrilik

nusayrilik hakkinda buldukları ve yorumlarım... islamiyet tıpkı daha önceki semavi dinler gibi tek yorumlu bir din değildir. islamiyet içinde farklı yorumlar vardır. bu yorumlar türkler ve kürtler arasında olduğu gibi araplar arasında da farklı kabuller görmüştür. arapların da tümü tek islamî mezhebe mensup değildir. örneğin suudi arabistanlı araplar islamiyet’in hambeli mezhebinin vehabi tarikatına tabidir ve bu yolu benimser. irak, iran ve suriye’deki bazı araplar da islamiyet’in şii mezhebine inanmaktadır. kuzey afrika’daki bazı araplarsa islamiyetin hambeli mezhebi’ne inanmaktadır. türkiye'deki arapların da bir kısmı islamiyetin hanefi, bir kısmı şafii bir kısmı şii yorumuna inanırken bir kısmı da islamiyetin alevi yorumuna yani nusayriliğe inanmaktadır. türkiye’nin; hatay, adana, mersin, iskenderun yöresinde yaşayan araplar nusayriler’dir.nusayri adının muhammet bin nusayri’den geldiği, bu hususta en çok kabul gören görüşlerden biridir. muhammet bin nusayri, ehlibeyt müridi i

feyruz (fairouz)

belki dinlemissinizdir bi ara... 1935 (?) dogumlu... asıl adı Nouhad Haddad... Lübnan'lı... Dünyanın üç büyük bayan sesinden biri... Londra- Albert Hall (1962) ve New York- Carnegie Hall (1971) konserleriyle dunyada adindan sozettirdi... Rahbani kardeslerle beraber (ki Assi Rahbani ile evli) muzik dunyasinda onemli bir yere sahip... Lubnan'li... ic savasta terketmedi Lubnan'i, simdi orada midir acaba? 1984' cikan" Maarifti Feek " albumunde Joesph Harb'in Eugene Rodriguo'nun muzigine (arranjmanını Ziad Rahbani'nin yaptigi) yazdigi sozler Beyrut icindi... bir dinleyin ... ( download linki: http://rapidshare.de/files/27751745/La_Beirut_-_Lubnan.mp3.html )